Dedem İçin

04.12.2006. Ali Kırca ATV’de akşam haberlerini sunuyor. 19.30 civarı. Konuğu, yazar Orhan Pamuk. 2006 senesi Nobel Edebiyat ödülünü almış. 7 Aralık günü ödül konuşmasını yapacak. 10 Aralık günü de ödülünü alacakmış. 10 Aralık. Benim ve ailem için hep tedirgin olunan gün. O tarihi ilk akıllarımıza kazıyan olay 1984 yılında dedemin ölümü idi. Daha sonra 1987 yılında annemle babamın boşanma davalarının sonuçlandığı gün oldu. 1991 yılında da annemin ikinci eşinin babası vefat etti. Yani bizler için pek iç açıcı bir gün değil.

Orhan Pamuk’un 10 Aralık’ta ödül alacağını duyunca ölüm günü olduğu için çok sevdiğim dedem geldi tabii ki aklıma. O’nu düşündüm. Sonra konuşmayı izledikçe, Orhan Pamuk 32 senelik yazarlık hayatını anlatırken ve yazma aşkından bahsederken dedemi düşünmeye devam ettim. Aslında düşündüğüm onun bana vasiyeti gibi olan bir konuşmamızdı. Ben 12 yaşlarındayken bana yazdığı şiirleri göstererek “Ben öldükten sonra bunları sen al ve koru yoksa yok olurlar” demişti. Bir kızı ve bir oğlu varken bunu neden bana söylediğini düşünmemiştim o zaman. Ama bunun nedeni sanırım benim de yazmaya olan merakımdı. Daha 8 – 9 yaşlarımdayken yazdığım denemelerim, kısa bir hikâyem ve şiirlerim vardı. Bunları içimden geldiği için mi yoksa çok sevdiğim dedemi kendime rol model olarak aldığım için mi yazdığımı bilemiyorum. Bu ayırımı yapacak kadar o dönemleri hatırlamıyorum çünkü. Ama şu var ki yazmayı seviyorum, hep sevdim. Kendimi konuşmaktan ziyade yazarak daha iyi ifade ettiğime inanıyorum. Gene de beni yazmaktan alıkoyan bir şey var. O da yazmak istediğim her konunun, her kurgunun beynimin içindeki halinin yazıya geçirebildiğimden daha güzel oluşu. Yani o en güzel hallerini birebir yazıya geçirememek. İçimdeki o mükemmeliyetçi ruh eğer hayallerindeki gibi olamayacaksa hiç olmasın diyerek engelliyor beni sanırım. Ve açıkçası bende ona hep yeniliyorum.

Bugün 4 Aralık 2007. Yukarıdaki iki paragrafı yazalı bir sene olmuş. Bir tesadüf belki ama nicedir yapmak isteyip de hep ertelediğim, dedemin şiirleri için internette bir blog açma işini bugün yaptım. Daha önceden derleyip bilgisayar ortamına geçirdiğim şiirleri kopyalamak için ilgili dosyayı açtığımda ise yukarıda ki iki paragrafa rastladım. O paragrafları da bu bloğun açılış yazısına koymamak olmaz diye karar verdim. Ve işte buradalar. Dedem ve şiirleri.

Dedemin (annemin babası) adı Nedrettin Malkoçoğlu. 1919 doğumlu. Bir Malkoçoğlu ama maalesef ailenin geçmişi hakkında çok bilgimiz yok. O’nun bildikleri vardı elbet ama ben onlara yetişemedim. O öldüğünde daha 13 yaşındaydım ve o bazı hikâyeler ya da ilişkileri anlatmış olsa da onları tam olarak hatırlayacak kadar büyük değildim. Ama hafızamda kalan en canlı hatıra bir bayram günü dedemin çok mutlu olduğu idi. Birkaç sene önce bizim aile büyüklerimizin mezarlığında Malkoç soyadlı bir başka aile mezarlığına rastlamış ve birkaç bayram ziyarete gelecek birileri olur mu diye o mezarı da ziyaret ederek bir süre beklemişti. Ve o bayram amacına ulaşıp mezar sahipleriyle tanışma fırsatı bulmuştu. Şimdi düşünüyorum da yaşasaydı ve benim sosyolog olduğumu görebilseydi hemen bana bir soyağacı yaptırmış ve bir sürü aile ile ilgili bilgiyi not ettirmiş olurdu. Ve hatta şu anki internet, internet ile pek çok bilgiye ulaşım ve facebook gibi bir sosyalleşme sitesini görmüş olsa Malkoçoğulları ile ilgili tüm bilgileri araştırıp Malkoç ve Malkoçoğlu soyadlı herkese ulaşmaya çalışırdı.

Ben dedemi çok severdim. İlk göz ağrısı, ilk torunuydum ve tabii kardeşime nazaran onunla vakit geçirme şansını daha çok yakalayan. Pek çok şeyi ondan öğrendim. Şu an düşündüğümde kendi kişiliğimde ondan pek çok izler bulabiliyorum kendimde. Artık genetik midir, öğrenme yoluyla mıdır bilemem ama izler olduğu kesin. Bana kısa süreli hayat paylaşımımız da kazandırdıkların için ve hissettirdiğin o bitimsiz sevgin için çok teşekkür ederim dedeciğim. Umarım seneler sonra şiirlerinin internet yolu ile başkalarına da ulaşabilecek olma ihtimali seni mutlu eder.

Rahat ve huzurlu uyumanı diliyor ve bunun için dua ediyorum. Şiirlerini okuyanlarda daha sonra senin için bir fatiha okurlarsa ne kadar güzel olur.

En derin sevgilerimle.

Elif Yelda Dürüşken

“Life is for one generation; a good name is forever.” (Japon Atasözü)

5 Aralık 2007 Çarşamba

23 NİSAN

Yirmi üç nisan,
Vatanın istilasına susan,
Saltanatın
Darbe yediği gündür.

Türk’ün kara gününde,
Arkadan vuran,
Düşmanların
Bizi alkışladığı gündür.

Büyük Millet Meclisi’nin,
Cumhurbaşkanı seçtiği,
Ata’nın
“Hâkimiyet Milletindir” dediği gündür.

Cumhuriyeti gençliğe emanet eden,
Büyük adamın;
Yirmi üç nisanı
Çocuk bayramı yaptığı gündür…


(Tarihi belli değil)

* İlkokulda okurken bir 23 Nisan töreninde dedemin 23 Nisan şiirini okumuştum. Dedem de törene gelmişti ve çok mutlu olmuştu. Bir insanın kendi yazdığı bir şiiri torununun okuduğunu görmesi çok mutluluk ve heyecan verici bir duygu olmalı.

SEVGİLİ KUŞUM

Bir mayıs günü süzüldün girdin penceremizden,
Renginle daha güzeldin, üzerine konduğun çiçeklerimizden
Selamlamıştın hepimizi ürkmeden tepemizde uçarak
Ötüp ötüp bol bol gerdan kırarak...

Kafeslemiştin bizi, kafese girmiyordun
Odalar, her yer senindi, sevincinden bir yere sığmıyordun.
Pencerede, masada, avizede, her beğendiğin yerde
Yalnız görürdük yem için, su için seni kafeste.

Selamlardın sabah akşam hep bizleri
Bozardın ötüşünle sessizlikleri.
Konuşurdun Mediha Abla’nla, onunla dertleşirdin
Giderken o evden dertlenir, gelirken sevinirdin...

Kelebekler misali tatlı rengin, renginde de güzel sesinle
Teselli buluyorduk hepimiz evimizde seninle.
Ötmediğin günler üzülür, oturur düşünürdük
Uykudan bazen sitemli sesinle uyanınca sevinirdik.

Sakam, sen bir evlattın candan
Sarı, kırmızı renkler fışkırırdı konduğun daldan.
Her günü iple çeker, özlemle koşardık eve
Doymuyorduk nedense kuşumuzu görmeye.

Kızım Nilgün’ü bekliyorduk; onu,
Sarı saçlarının üzerinden uçmanı
Ötüp, şarkılar söyleyip gerdan kırarak hoş geldin demeni istiyorduk.

Sevgili kuşum, seninle nasıl bayramlaştık
Ayrılırken evden bilmeden vedalaştık
Bir bahar günü girmiştin açık penceremizden
Kırk yıllık dost gibi bizleri sevindirerek.
Öyledir de neden öldün bir bayram günü
Öksüz bırakıp bizi ayrıldın içimizden.

Kafesinin kapısı açık, konduğun dalların boynu bükük kaldı.
Tanrı bu bayramda içimizden bir sevgili aldı.
Kuşum, sakam, güzel seslim
Yine açık bırakacağız pencereyi mayısta
Süzül de gir içeri gözlerimize bakıpta.

Seni bekliyoruz, penceremiz, kafesimiz, kalbimiz açık kuşum
Sanma ne seni ne de ötüşünü unutmuşum

Evimin sessizliğinde asılı bir boş kafes
Sevgili kuşum verdin burada son nefes
Uç, uç ki göklere, arkandan hasretle bakam
Benim insan ruhlu sevgili sakam.


(Tarihi belli değil)

AHMET DURMAZ

Ahmet Durmaz,
İlk defa durdu 11 Aralık’ta
O da, kimseye yapmadan naz.

Kısacık boyundan
Yükselirdi kitaplar
Hafız_ı kütüp’e
Dur derlerdi durmaz
Vazgeçmezdi huyundan.

Dördüncü Ahmet’iydi Elif Naci’nin
Üzerinde titrerdi
Bizim için atan kalbinin

Bizimle yedi son yemeğini
Yine de nazik verdi
Son nefesini

Ahmet durdu
Gözyaşımız durmaz
Tarih oldu O kitaplıkta
Asla unutulmaz.


(Tarihi belli değil)

KADEH

Bir kadeh olsam elinde Elif Naci’nin
Şerefe kalksam...
Dolup dolup boşalan.
Şişelerinde balık olsam Orhan Veli’nin
Atlardım balıklama
Bu neşe dolu kadehe


(Tarihi belli değil)

GECE ve GELİN

Aysız, güneşsiz aydınlık bu gece
Yıldızlar düşmüş dünyamıza, pırıl pırıl,
Taç olup başında gelinin,
Gözleri kamaştıracak bu gece.

Bir gelin süsleyecek bu geceyi,
Bir gelin yürüyecek ağır ağır,
Bir gelin unutturacak geçmiş seneleri,
Bir gelin büyüleyecek, sevinçli gözleri.

Bir gelin sürüyecek eteklerini,
Ardında küçük gelinler bırakıp,
Bir gelin uçacak aramızdan,
Kelebekler gibi kanatlanıp…

Gözlerimiz denizde yüzecek,
Yürüyen beyaz köpüklü dalgalarla,
Bir gelin kurulup tahtına denizcilerin,
Selamlanacak dost ellerdeki kılıçlarla.

Orkestranın tatlı namesinde,
Süzülüp eş eş karaya vuracak,
Kalkacak ayağa kumsal,
Kucaklayıp gelenleri, alkış tutacak.

Beklenen gündür bugün anneler, babalar için,
Çevirelim etraflarını sevdiklerimizin;
Hep birden dua edelim, çıkmaz sesi bir elin
Mesut olsun ebedi, damatla gelin…

24.05.1968


24 Mayıs 1968 tarihinde evlenen kızı Melek Nilgün Malkoçoğlu için yazdığı şiir.

ÇİÇEKLER


Göğsümüzde takılı,
Kalbimizin üstünde
Çiçekler.

Topraksız, bahçıvansız,
Gelişmiş, büyümüş, renk renk
Çiçekler.

Sanat güneşinden ışık,
Narin ellerden şekil almış
Çiçekler.

Birleşmiş tek tek,
Sevenlerden bir demet,
Çiçekler.

Bakıp gülümsüyor ümitle,
Sessizce konuşuyor, canlı
Çiçekler.

Duymak isterdik kokularını da,
Vermiyor işte, kırgın
Çiçekler.

Benimsememişlerdi seni hiç,
Nasıl büyüdüğünü nereden
Bilecekler

Bir kış günü girseler bahçemize,
Bahar ya da yaz sanıp mevsimi, şaşırıp
Gidecekler.

Açılmış davalarının üzerine,
Gözleri Ankara’da, dertli
Çiçekler.

Sabreden derviş oldu,
Çiçek kızlarımız, sonunda elbet
Gülecekler.

02.04.1967

02.04.1967 Pazar günü İstanbul Kız Enstitüleri, Müdire, Dernek, Okul Aile Birliği başkanlarının tanışması ve öğrenci meselelerinin görüşülmesi için Sultan Selim Kız Enstitüsü’nün çağrısı üzerine yapılan aile toplantısında, öğrencilerin yakalarına taktıkları çiçeklere izafeten enstitü problemleri için yazılmıştır.

KADIN VAR


Kadın var, çarşaflı peçeli,
Kadın var, her tarafı ipekli.
Kadın var, şalvarlı,
Kadın var, allı, morlu, fistanlı.

Kadın var, dudakları, kulakları halkalı,
Kadın var, siyah ırkta, hem de ne cakalı.

Kadın var, Afrika’da, aşkına çalınır tamtamlar
Kadın var, Afrika’da insan eti yiyen yamyamlar.

Kadın var, Çin’de, Japonya’da çekik gözlü,
Kadın var, sarı ırkta güleç sevimli yüzlü.

Kadın var, Amerika’da, Avrupa’da erkek güzeli
Kadın var, Araplarda göbekçidir ezeli.

Kadın var, rengi Kızılderili,
Kadın var, renklerin altında cinli perili.

Kadın var, dünyada endamı var, cilvesi var, nazı var,
Kadın var, dinlesen erkekleri, insan kadından bıkar.

Mesutsan, seversen, beğenirsen kadın var,
Düşemezsen aman Allah yangın var.

1966